İngiliz İngilizcesi ve Amerikan İngilizcesi Arasındaki Farklılıklar
04 May 2018
İngiltere ve Amerika ülkelerinin her ikisinin de resmi dili İngilizce olmasına karşın Amerikan İngilizcesi ile İngiliz İngilizcesi arasında bazı farklılıklar bulunur. Bu farklılıklar çok belirgin bir şekilde belli olmadığı gibi özellikle telaffuz, gramer, kelime, imla, noktalama, deyim, tarih ve numaralarda fazlasıyla keskin ayrımlarda söz konusu olabilmektedir. Bu ayrımları öğrenmeniz İngilizce öğrenme sürecinde de sizlere büyük yarar sağlayacaktır. Her iki ülkede de kullanılan dil farklılıklarını incelemeye kelimelerden başlıyoruz. Ardından sizlere diğer farklılıklar hakkında ipuçları vermeye çalışacağız. O halde günlük hayatta en çok kullanılan ve en belirgin farklılıkları içeren bu kelime listesini gelin birlikte incelemeye başlayalım.
İngiliz İngilizcesi ve Amerikan İngilizcesi Arasındaki Kelime Farklılıkları
British Words | American Words | Türkçe Anlamları |
petrol | gas | benzin |
lift | elevator | asansör |
lorry | truck | kamyon |
biscuit | cookie | kurabiye |
rubbish | garbage | çöp |
sweets | candy | şekerleme |
pavement | sidewalk | kaldırım |
pedestrian crossing | crosswalk | yaya geçidi |
flyover | overpass | üst geçit |
aubergine | eggplant | patlıcan |
motorway | highway | otoyol |
car park | parking lot | otopark |
dialogue | dialog | diyalog |
honour | honor | onur |
favourite | favorite | favori |
colour | color | renk |
catalogue | catalog | katalog |
theatre | theater | tiyatro |
holiday | vacation | tatil |
university | college | üniversite |
crisps | chips | gevrek |
chips | french fries | patates kızartması |
the cinema | the movies | sinema |
soft drink / fizzy drink | soda / pop /coke / soft drink | meşrubat |
trainers shoes | sneakers / tennis shoes | spor ayakkabısı |
jumper | sweater | kazak |
postbox | mailbox | posta kutusu |
plaster | band-aid | yara bandı |
chemist’s | drugstore | eczane |
football | soccer | futbol |
flat | apartment | apartman |
behaviour | behavior | davranış |
metre | meter | metre |
organise | organize | organize etmek |
travelled | traveled | seyahat |
waitcoat | vest | yelek |
braces | suspenders | pantolon askısı |
peckish | hungry | acıkmış |
aeroplane | airplane | uçak |
cheque | check | kontrol |
grey | gray | gri |
courgette | zucchini | kabak |
jacket potato | baked potato | fırınlanmış patates |
runner bean | string bean | çalı fasulyesi |
block of flats | apartment building | apartman binası |
ground floor | first floor | birinci kat |
first floor | second floor | ikinci kat |
underground | subway | metro |
phone box | phone booth | telefon kulübesi |
queue | line | hat |
bonnet | hood | kukuleta |
boot | trunk | gövde |
windscreen | windshield | ön cam |
indicator | blinker | flaşör |
tyre | tire | lastik |
takeway | takeout | çıkarmak |
timetable | schedule | program |
rubber | eraser | silgi |
post | posta | |
the Plough | the Big Dipper | Büyük Ayı |
autumn | fall | düşmek |
high street | main street | ana cadde |
estate car | station wagon | istasyon vagonu |
odour | odor | koku |
pyjamas | pajamas | pijama |
programme | program | program |
parlour | parlor | salon |
apologise | apologize | özür dilemek |
nappy | diaper | bebek bezi |
dummy | pacifier | emzik |
loo | bathroom | banyo |
telly | television | televizyon |
sweets | candy | şeker |
candy floss | cotton candy | pamuk şeker |
ice lolly | popsicle | buzlu şeker |
treacle | molasses | şeker kamışı |
torch | flashlight | el feneri |
mobile phone | cell phone | cep telefonu |
bin | trash can | çöp kutusu |
neighbour | neighbor | komşu |
humour | humor | mizah |
rumour | rumor | söylenti |
pitch | field | alan |
draw | tie | kravat |
kit | uniform | uniforma |
anticlockwise | counterclockwise | saat yönü |
noughts and crosses | tic - tac - toe | |
clothes peg | clothespin | mandal |
tea towel | dish towel | kurulama bezi |
arbour | arbor | çardak |
humour | humor | mizah |
harbour | harbor | liman |
enamoured | enamored | aşık |
aluminium | aluminum | alüminyum |
moustache | mustache | bıyık |
speciality | specialty | uzmanlık |
mummy | mommy | anne |
road surface | pavement | kaldırım |
zed | zee | Z harfi |
full stop | period | dönem |
nought | zero | sıfır |
postal code | zip code | posta kodu |
kerb | curb | zapt etmek |
plough | plow | pulluk |
mould | mold | kalıp |
liquorice | licorice | meyan kökü |
cosy | cozy | rahat |
diversion | detour | dolanbaçlı yol |
bonnet | hood | başlık |
boot | trunk | gövde |
İngiliz İngilizcesi ve Amerikan İngilizcesi Arasındaki Diğer Farklılıklar
• Gelecekten bahsederken özellikle de resmi konuşmalarda Amerikanlar ve İngilizler farklı ifadeler kullanıyorlar. İngilizler gelecekten bahsederken genellikle ‘’shall’’ ekini kullanırken; Amerikalılar ‘’will’’ ekini kullanmaya devam ediyorlar. Örnek vermek istersek;
• I shall go to the shopping center : British
• I will go to the shopping center : American
• Amerikalılar ve İngilizler konuşma dilinde bazen farklı preposition kullanımında bulunabiliyorlar. Örnek vermek istersek;
• on the weekend : British
• at the weekend : American
• Türkçe ifade olarak ‘’değil mi’’ anlamına gelen tag question kullanımı Amerikan ve İngilizlerde farklı şekillerde uygulanıyor. Örnek vermek istersek;
• Alex is clever, isn’t he? : British
• Alex is clever, he isn’t? : American
• Sahiplik anlamına gelen have ve have got kullanımları İngiliz ve Amerikanlar arasında farklı şekillerde ifade edilir. Örnek vermek istersek;
• Alex has got a car : British
• Alex has a car : American
• Has Alex got a car? : British
• Does Alex have a car? : American
• Bir zaman ya da süreci bildirirken kullanılan years ifadesi, İngiliz ve Amerikanlarda farklı eklerle kullanılmaktadır. Örnek vermek istersek;
• She has lived in the house for two years. : British
• She has lived in the house in two years. : American
• İngiliz İngilizcesinde, ortak bir isim (komite, hükümet, takım gibi) tekil veya çoğul olabilir, ancak çoğunluk çoğul eğilimindedir ve grubun üyelerine vurgu yapar. ABD'deki toplu isimler ise her zaman tekildir ve grubun bir bütün varlık olduğunu vurgularlar.
• The government are doing everything they can during this crisis. (British)
• The government is doing everything it can during this crisis. (American)
• Amerikalılar, yakınlarda meydana gelen bir şeyi tarif ederken geçmiş basit kavramı kullanmaya eğilimliyken, İngilizler mevcut mükemmelliği kullanmaya daha yatkındır.
• I've eaten too much. (British)
• I ate too much. (American)